Temmuz ayının yedisinden itibaren Balkarlar, Rusya Parlamento binasının önünde açlık grevi başlattılar. On Balkarlı, halkının haklarının iadesi için ölmeye hazır olduklarını bildirdiler. Balkarlar, Kabardey-Balkar Cumhuriyetinde kendilerine karşı başlatılan yok etme siyasetini dünyaya duyurmak için bu yola başvurduklarını ifade ettiler. Hukuki bakımdan, mahkemelerden her türlü lehte karar çıkmasına rağmen Kabardey yöneticilerin bu kararları hiçe saydıklarını söylediler.
BALKARLAR MOSKOVA’DA AÇLIK GREVİNE BAŞLADI
Nisan Adurhay
Temmuz ayının yedisinden itibaren Balkarlar, Rusya Parlamento binasının önünde açlık grevi başlattılar. On Balkarlı, halkının haklarının iadesi için ölmeye hazır olduklarını bildirdiler. Balkarlar, Kabardey-Balkar Cumhuriyetinde kendilerine karşı başlatılan yok etme siyasetini dünyaya duyurmak için bu yola başvurduklarını ifade ettiler. Hukuki bakımdan, mahkemelerden her türlü lehte karar çıkmasına rağmen Kabardey yöneticilerin bu kararları hiçe saydıklarını söylediler.
Rusya Parlamentosu tarafından 1991 yılında kabul edilen ”Sürgün Edilen Halklar Hakkındaki” kanuna göre, Balkarlara, 1944 yılında sürgün edilmeden önce sahip olduğu bütün maddî varlıkları iade edilmesi gerekiyordu. Mesela Balkarların yoğun olarak yaşadığı dört bölgenin iadesi gerekmekteydi. Balkarlar bununla ilgili epeyce bir uğraş vermelerine rağmen bu dört bölge onlara geri verilmedi.
Bunun yanı sıra, Balkar köylerinin yeniden kurulması ve geliştirilmesi için 1958-1963 yılları arasında merkezî hükümet tarafından gönderilen paraları Kabardey yetkilileri Balkarların eline geçmesini engellediler. Halen 80 adet Balkar köyü harap ve yıkık haldedir.
Yine, mezkur kanuna göre, merkezî hükümet, Balkarların ekonomik ve kültürel açıdan geliştirilmesi için 1993-2000 yılları arasında bütçeden büyük miktarda bir ödenek ayırmıştı. Fakat Kabardey yöneticileri yine bu ödeneğin Balkarlara ulaşmasını engellediler. Ödeneğin nereye harcandığını, akibetini öğrenmek isteyen birkaç Balkarı da gazetelerde, televizyonlarda “ekstremist (aşırı uç), milliyetçi vs.” gibi isimlerle yaftalamaya çalıştılar.
1922 yılında kurulan Kabardey-Balkar Ö.B ve sonrasındaki Ö.C.de hiçbir Balkar daha ne cumhuriyette, ne de başkent Nalçik şehrinde yüksek mevkide bir görev alamamıştır. Kabardey-Balkar Cumhuriyetinde, Devlet Başkanı ve Başbakan Kabardeydir. İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Anti-Terör Komitesi, Yargı Organları, Polis, vs. bunların hepsinin başında Kabardeyler görev yapmaktadır. Cumhuriyetin parlamentosunda 110 milletvekili yer almaktadır. Bunların 73 tanesi Kabardey, 19 tanesi Rus, 18 tanesi Balkardır. Parlamentoda oylama yapıldığı zaman Kabardey milletvekilleri, Rus ve Balkar milletvekillerinin toplamından iki kat daha fazla olduğu için Kabardeylerin yararına olan bütün yasalar çok kolay bir şekilde onaylanmaktadır. Parlamento başkanı Balkar olmakla birlikte onun da hiçbir gücü yoktur; oy çoğunluğu kimde ise onun yanında yer almakta, bu şekilde çıkarılan yasalara imza atmaktan başka bir iş yapmamaktadır. Çekimser kalmak isterse veya itiraz etme durumunda olursa da, işi halledecek iki adet Kabardey yardımcısı mevcuttur. İşte bütün bu olup bitenlerden sonra; “millet halkları”, “insan hakları”, “eşitlik” kavramlarını dile getiren Balkarlar artık Kabardeyler tarafından düşman olarak görülmeye başlanmıştır.
Kabardeylerin çoğunlukta olduğu bu parlamento, 2005 yılında, Rusya Federasyonunun anayasına ve yasalarına aykırı olarak bir yasa çıkardı. Buna göre Balkar köylerine bağlı olan toprakların yüzde 80’i “ortak kullanım alanları” adıyla Balkarların elinden alındı. Böylece Balkar köyleri birer “adacık” haline dönüştüler. Iki büyük Balkar köyü de Nalçik şehrine bağlandı. Parlamentodaki Balkar milletvekilleri bütün bu olan bitene kulaklarını tıkamış vaziyette olsalar da Balkar halkı haklarından vazgeçmemek için üç yıl boyunca mahkemelerde mücadele verdi. Nihayetinde, Rusya Anasayasa Mahkemesi, Balkarlara yapılan bu işlemin anayasaya ve yasalara aykırı olduğuna hükmetti ve iki kere karar çıkardı. Buna rağmen, Kabardey yöneticileri, ne Rusya Federasyonu yasalarına ne de Anayasa Mahkemesinin kararlarına uymamakta hiç tereddüt etmemektedirler.
Kabardey-Balkar Cumhuriyetinde Başbakan Yardımcısı Balkardır. Hükümetin 17 bakanından 13 tanesi Kabardey, 3 tanesi Balkar, 1 tanesi Rustur. Balkar olan 3 bakanın da hanımları Kabardeydir. Öbür türlü bunların bakan olması mümkün değildir. Öte yandan, Kabardey bakanlardan herhangi birinin hanımı Balkar olsa idi onun da bakan olması mümkün olmazdı. İşte, Kabardey milliyetçiliği bu dereceye kadar yükselmiştir.
Balkarlar sürgünden döndükten sonra, eski Balkar köylerinin kurulmasına izin verilmedi. Balkarlar yeni yerleşim yerlerine yerleştirildi. Fakat bu yeni yerleşim yerlerinin hepsinde de Balkarlar azınlık durumuna düştüler. Çünkü bu yerleşim yerlerinin tümü Kabardeylerin nüfus yoğunluğunda olan bölgelerde yer almaktadır. Durum böyle olunca karar yetkisi de nüfusça fazla olan Kabardeylerin eline geçmiştir. Mesela Çegem bölgesinde 8 yöneticiden yalnızca bir tanesi Balkardır.
Kabardey-Balkar Ö.B. ve sonrasındaki Ö.C. kurulduğundan beri Balkarları yok etme politikası devam etmektedir. 1940’lı yıllarda “Balkarları sürgün edin” diye Stalin ile Beriya’yı teşvik eden yine Kabardey yönetici Kumehov olmuştur.
Günümüzde, Balkarların haklarını korumak için mücadele eden “Balkar İhtiyarlar Heyeti” (Sоvеt Stаrеyşin Bаlkаrskоgо Nаrоdа), Kabardeylerin yok etme planlarında birinci sırayı almış durumdadır. Balkar İhtiyarlar Heyeti, cumhuriyette eşitlik olmadığı gerekçesiyle, Balkarlara yapılan haksızlıkları, Rusya Federasyonu Yüksek Mahkemesine ve Anayasa Mahkemesine götürürek Balkarların haklarını korumaya çalışmaktadır. Mahkemelerin Balkarlar lehine karar vermesine rağmen Kabardeyler hiçbir şey yokmuş gibi davranmaya devam etmektedirler. Böyle giderse Balkarlar yersiz-yurtsuz kalacaklardır. Yeri-yurdu olmayanın da ebediyen dünyadan yok olması kaçınılmazdır.
Moskova’da başlatılan açlık grevinin sebebi işte bütün bu sebeplerden kaynaklanmaktadır. Merkezi hükümet yetkililerini, milletvekillerinin dikkatlerini çekebilmek, dertlerini anlatabilmek için, başka çareleri kalmayınca, açlıktan ölmeye hazır olduklarını bildirdiler. Balkarlar bu yolla da dikkat çekemezlerse, Uluslararası Mahkemelere başvuracaklarını söylediler.
Hukuki yollardan bir sonuç alınamazsa, patlamaya hazır bir barut fıçısı haline gelen Kabardey-Balkar Cumhuriyetinde vahim olayların meydana geleceği aşikardır. Kimliği belirsiz birilerinin atacağı küçük bir kıvılcım ortalığı ateşe boğacaktır. Halbuki Kafkasya’da artık hiç kimse yeni bir kavga istemiyor.